10 Eylül 2009 Perşembe

BİR SELVİ MASALI

Uzak ülkelerin birinde siyah beyaz bir kartal yaşarmış
Bir gün gölgeler arasında gezerken bir selvi ağacı olmak istemiş
Hep dimdik ayakta kalan bütün ormanı saran bir selvi olacağım demiş
Yalçın tepelerden süzülüp savurmuş ruhunu bir avuç toprağa
Selvi olmak varmış
Yağmurlar yağmış
Güneş açmış
Bir selvi ağacı olarak uyanmış
Kendine bile itiraf edememiş eskiden kartal olduğunu
Dünleri yıkayıp
Yarınları giymiş üzerine
Minik minik selviler yetiştirmiş yüreğinde
Kocaman bir selvi ailesi doğmuş

Sevgiyle beslemiş selvilerini
Sıkı sıkı sarmış her birinin köklerini toprağa
Minik selviler de çok sevmiş onu
Çocuk gözlerinde büyütmüşler selviyi
Abi demişler,yüreklerine kazımışlar abilerini
Ama olmamış
Toprağı varmış selvinin
Suyu da
Ama beslemeye yetmemiş minik selvilerini
O yeşertmek istedikçe kendi gibi dik
Kendi gibi gururlu
Selviler yıllarca birbiriyle çatışmış
Dallarını kırmışlar
Yapraklarını sarartmışlar
O uçmaktan vazgeçip sarıldıkça selvilerine
Bir bir sökülmüş emeğinin teyelleri…
Gölgelerin arasında gölge olmaktan korktukça kararmış Koca Selvi
Dayanamamış
Bir gün ormandan geçen ılık bir rüzgara minik selvilerini salıvermiş
Kimi gülerek gitmiş
Kiminin gözlerindeki yaş ıslatmış toprağı
Kopmak da varmış yürekten
Zaman her sona yeni başlangıçlar eğirirken
Umutsuzca kapatmış gözlerini büyük selvi
Yarın Selvi mi Kartal mı olacağını bilmeden…

Yarın, bugünün sonu. Bugün, dünün…
Dün sonlarımızdan sadece biri
Sona yaklaşırken bir SELVİ nin kaderi
Gözlerimizden eksilmeyen tek şey belki de
Gökyüzündeki YILDIZ ın rengi

3 Ağustos 2009 Pazartesi

DENİZ KIZI LAL


Bir varmış bir yokmuş. Uzaklarda okyanusların derinliklerinde bütün deniz canlılarının bir arada yaşadığı bir su ülkesi varmış. Bu ülkede adı Lal olan dünyalar güzeli bir denizkızı yaşarmış. Masmavi gözleri, altın sarısı sacları, yosun yeşili pullarıyla herkesi kendine hayran bırakan bir güzelliği varmış Lal’in. Ailenin en küçük kızıymış. Ablaları zaman zaman suyun yüzeyine çıkarlar eğlenirler ama Lal i yanlarında götürmezlermiş. Lal zamanını arkadaşlarıyla oynayarak geçirir deniz atlarına biner, renkli taşlardan kolyeler yaparmış kendine..

Ablaları eve döndüğünde onların dizlerinin dibinde alır soluğu suyun yüzeyini sorarmış onlara. Ablaları Lal’e hiç görmediği Güneşten bahseder, onun kocaman bir ateş topu olduğunu, dünyada Rengârenk çiçeklerin var olduğunu, ağaçları anlatır kuş seslerini taklit ederlermiş. Lal bazen heyecanla bazen hüzünlenerek dinlermiş ablalarını. Annesine yalvarırmış. Anne ne olur bende çıkayım suyun yüzeyine Ama annesi izin vermezmiş.
Lal önceleri küçük olduğu için annesinin izin vermediğini düşünmüş ama büyüdükçe daha çok merak etmeye başlamış suyun yüzeyini…

Annesi Lal’in bu durumuna çok üzülmüş ve ona gerçeği anlatmış.
Lal doğduğunda çok hastaymış. Onu iyileştirmesi için bir periden yardım istemişler. Ülkenin perisi Lal’i iyileştirmiş ama bir sorun varmış.
Lal’ in vücuduna güneş ışığı değerse, suyun yüzeyine çıkarsa ölecekmiş…
Lal ilk zamanlar annesine hak vermiş. Ölmek istemiyormuş.
Ama zaman geçtikçe arkadaşları onunla oyun oynamaz olmuşlar.
Herkes günün en güzel saatlerini suyun yüzeyinde geçiriyormuş. Mutsuzmuş lal.
Çaresiz kendini iyileştiren perinin kapısını çalmış. Ona suyun yüzeyine ne kadar çok çıkmak istediğini anlatmış…
Peri sabırla dinlemiş Lal’i ve ona bir iksir vermiş. Bu iksiri içip suyun yüzeyine çıkabilirsin ama sadece geceleri demiş.. Lal mutluluktan sevinç gözyaşları dökmüş. Yolda gördüğü bütün midyelere selam vermiş. Bütün yengeçleri öpmüş…
Aksam olup da karanlık çökünce büyük bir heyecanla yüzmeye başlamış suyun yüzeyine. Çocuklar gibi şenmiş. Havalara zıplıyor kuyruğunu dans ettiriyor, sevinç çığlıkları atıyormuş.
Gökyüzündeki yıldızlar, ay ne olduğunu anlamaya çalışıyor, hayranlıkla izliyorlarmış Lal’in dansını. Gecelerce devam etmiş bu mutluluk dansları…
Lal bir süre sonra çevresini incelemeye başlamış. Ablalarının anlattığı ağaçları görmeye kuş seslerini duymaya çalışmış. Bir gece başını gökyüzüne kaldırdığında kendisine hayranlıkla bakan ayı görmüş.
Sonunda demiş Ay; beni fark edebildin. Sen denizkızı, gecemin nuru neden bu kadar mutlusun…
Lal Ay’a anlatmış hikâyesini, arkadaş olmuşlar. O dans ederken okyanusun mavisinde, Ay saçlarında oynaşmış ışığıyla…
Âşık olmuş küçük deniz kızı Gökyüzündeki Ay’a, ve bir yıldız olmak istemiş gecelerce.
İstemiş ki sarılayım sevdiğime..
Bir gün aklında Ay, aksam olmasını beklerken su ülkesinde bir telaş fark etmiş. Bütün canlılar suyun yüzeyine gidiyorlarmış hızla
Yakaladığı bir mercana sormuş neler olduğunu

Güneş tutuluyor demiş mercan. Ay gökyüzünde ,Ayı görmeye gidiyoruz..
Lal şaşkınmış, Ay sadece geceleri çıkarmış,
Ay Lal’in sevdiğiymiş gündüz çıkması hayırlı değilmiş..
Güneş büyükmüş, güneş bir ateş topuymuş. Sanmış ki yutacak Ayı
Kaybolacak sevdiği…
Her şeyi unutup çıkıvermiş yüzeye…
Dünya sıyrılırken karanlıktan
Sararken etrafı ışık demeti Lal’in gözleri son kez bakmış sevdiğine..
Ay olanlardan habersiz sevdiğini beklemiş her gece
Lal gözleri kapalı yatarken ölüm döşeğinde
Ay her gece sevdiğinin gelip dans edeceğini hayal etmiş. Yakamoz düşürmüş denize..
Sevdiğine sarılır gibi sarılmış maviye…
Su ülkesinin perisi dokunmuş sihirli değneğiyle Lal’in üzerine..
Lal bir yıldız olmuş gökyüzünde..
Bir daha hiç denizkızı olamamış, altın sarısı saçları olmamış.
Denizatlarına binememiş…
Ama Lal yıldızmış sevdiğinin yanında
Onlar ermiş muradına…
Biz çıkalım kerevetine..
Gördüğümüz hangi yıldız acaba Lal…
Belki de her yıldız bir deniz kızı..

AY DEDE

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde gökyüzünde Güneşin,Ayın,yıldızların yaşadığı bir ülke varmış..
Ülkenin kralı Samanyolu Fazla ortalarda görünmezmiş.
İki tane bekçi tayin ederek düzeni sağlamış.
Gündüzün bekçisi Güneş.
Gecenin bekçisi Ay mış..
Güneş bütün gün boyunca görevini harfiyen yerine getirir, Dünyayı ısığıyla aydınlatırmış..
Bütün gece de sahip oldugu enerjinin farkındalığıyla salına salına gezer..
Bütün yıldızlar ışığından faydalanabilmek için etrafında pervane olurlarmış..
Akşam olup da gün geceye dönünce
Güneş görevini Ay’a teslim eder.Işığından bir tutam eline kondurup gidermiş..
Yıldızlar gün boyu güneşten almak için uğrastıkları ışıklarını açığa çıkarır..
En güzel parlayan olabilmek için birbirleriyle yarışa girerlermiş..
Ama
Hiç kimse Ay’ın yüzüne bakmaz
Onunla ilgilenmezmiş..
Ay bu duruma çok üzülüyormuş
Yıllar böyle akıp giderken
Üzüntüsü sıkıntısı yüzünden Ay erken ihtiyarlamış…
Saclarına aklar düşmüş…
Yok olup gitmek istemiş kimi zaman
Dünyanın gölgesine sığınmış..
Ama Samanyolu Ay’ın yok olmasına izin vermeyip bu tutulmayı hep kısa sürede bitirmiş..
Ay çaresiz yalnızlığıyla görevine sürdürürken, hayal kurmaya başlamış
Mutluluğu hayal etmiş
Dostluğun ,kardeşliğin olduğu bir ulke
Dost canlısı yürekler hayal etmiş..
Ve kendi kendine anlatmaya başlamış türlü masallar hikayeler..
Dünya daki çocuklar duymuşlar Ay’ın sesini
Onun anlattığı masallarla uykularına dalmışlar..
Ve her biri onu cok sevdiğini söylemiş
Ama Ay o kadar üzgünmüş ki
Başını eğip hiç Dünyayı bakmamış
Görmemiş o küçük kalplerin sevgisini…
Birgün Ay yine yalnızlığından bunalım ağlarken
Dünyadaki çocuklar dayanamamış bu duruma
Madem birimizin sesini duymuyor
Hep birlikte çağıralım demişler
Bütün dünya çocukları toplanmış bir araya…
Ay
Bir ses duymuş aşağıdan
Kulak verip dinlemiş
Minicik elleriyle
Bütün çocuklar ellerini açmış
Hepsinin dilinden aynı melodi dökülüyormuş..

Ay Dede
Ay Dede
Senin evin nerede
Her gece gökyüzü
Kapkaranlık oluyor
Hep yakın ol bize
Yıldız kalsın geride...

Ah Ay Dede
Bir bilse Aslında ne çok seviliyormuş….

ANGEL NİNE

Çok uzaklarda kaf dağının ardında içinde sadece cücelerin yaşadığı bir köy varmış..

Köyün baş cücesi angel adında ton ton bir nineymiş .Angel nine herkes tarafından çok sevilir bir dediği iki edilmezmiş.
Hele de çocuklar sabah gün ışığıyla soluğu angel ninenin yanında alır onun ağzından gizemli masallar dinlerlermiş..
Angel ninenin köyün içinden gecen pınarın gözünde küçücük bir kulübesi ve adı Leyla olan minik torunundan başka kimsesi yokmuş..
Sadece cüceler değil bütün tabiat hayranmış bu sevimli ihtiyara
Kelebekler bir günlük ömürlerini Angel ninenin etrafında dönerek tüketirler ,köyün yaşam kaynağı pınar onun kulübesinin önünden doğar,bütün çiçekler ona güzel görünebilmek için birbirleriyle yarışırlarmış..

Angel nine günün çoğunu köye su sağlayan pınarın başında geçirir.O daha güzel aksın diye önüne gelen çalı çırpıyı temizler..
Onun mavisinde ömrüne ömür katarmış..
Leyla bazen ninesinin pınarı ondan çok sevdiğini düşünür
İçin için kızarmış pınara
Bütün çocuklar neşe içinde pınarla oynarken
O bir köşeye oturur gözlerini pınara diker,uyandığında pınarın olmaması için dua edermiş..

Gün bir gün büyük bir kuraklık baş göstermiş..
Angel ninenin tek uğrası pınarının suyu yavaş yavaş çekilmeye başlamış..
Herkes ne yapacağını şaşırmış çözüm ararken tek mutlu olan Leyla imiş.
Evet sonunda istediği olmuş ve pınar kurumaya başlamış..
Artık ninesi hep onunla ilgilenecek , onu sevecek ninesinin gözünde tek olacakmış..
Suların çekilmesiyle cüceler köyünde yaşam gittikçe zor olmaya başlamış..
Civarda başka su yokmuş ve cüceler artık içecek su bile bulamaz olmuşlar

Angel nine her sabah uyanıp soluğu pınarın gözünde alıyor..
Çok sevdiği pınarının kurumasına üzülüyor bir taraftan da susuzlukla mücadele etmeye çalışıyormuş.
Cüceler köyünün en yaşlısıymış angel nine. Susuzluğa dayanabilecek kadar güçlü değilmiş.. Pul pul olup dökülmeye başlamış teni..
Düşüvermiş yataklara..
Leyla bir sabah uyandığında ninesinin kalkmadığını görmüş..
Yanı başına gelip bir öpücük kondurmuş yanağına..
Ninesi gözlerini aralayıp gülümsemiş..
Leyla sana bir masal anlatacağım demiş..
Ona suyun değerinin anlatmış..
Su olmadan yaşamın olamayacağını, suyun biz olduğunu, su gibi bir hayatı olduğundan bahsetmiş ve eklemiş çok fazla zamanının kalmadığını..
Leyla hıçkırarak kendini dışarı atmış..
Ninesi ölüyormuş ve cüceler köyü yok olmak üzereymiş..
Su bulmak zorundaymış
Hiç düşünmeden girivermiş pınarın çıktığı kuyuya.
Karanlıkmış , derinmiş kuyu Leyla saatlerce belki günlerce yürümüş.Bir ışık aramış gözü..
Sonunda kendinden geçmiş. Uyandığında gözlerini alan bir ışık seli karşılamış onu…
Leyla önce korkmuş
Sonra umutla seslenmiş ışığa
Sen de kimsin?
Işığın içinden uzun sarı sacları nur yüzüyle bir peri cıkmış..
Su gibi güzel...
Su gibi berrak..
Su gibi duru...
-Ben su perisiyim demiş..
Leyla büyük bir heyecanla anlatmış köyünün başına gelenleri ve ona ninesinin ölmek üzere olduğunu su bulması gerektiğini söylemiş
Su perisi bir dilek hakkın var demiş..
-Sana su veririm ama ya nineni yaşatacak kadar..’’Bütün cüceler köyü susuzluktan ölür ama ninen kurtulur’’
Ya da sana pınarı veririm.Bütün köy kurtulur ama ninen bunu göremez..
Leyla şaşırmış..
Pınarı sevmiyormuş,onun gelmesi bir köyü kurtaracak ama ninesi ölecekmiş..
Ama ninesi yaşasa bile pınarı özleyecek ,pınar olmadan tek başına mutsuz olacakmış..
Ninesinin masalını düşünmüş..
Pınara yaptığı haksızlığın farkına varmış ve su perisine dileğini söylemiş..
Su perisii..
Su perisii..
Bana pınarı ver..
Gözlerini kapatıp açtığında kulübenin önünde bulmuş kendini..
Pınar bütün maviliği.bütün güzelliğiyle akıyor,Cüceler köyü ardı sıra yeşeriyormuş..
Leyla ilk kez hayranlıkla bakmış pınara
Haklıymış ninesi su hayatmış..
Son bir kez görürüm umuduyla koşmuş ninesinin yanına
Çok geçmiş..
Ninesinin gözleri kapalı
Teni buz gibiymiş..
Minicik bedeniyle sırtına almış onu..
Pınarın yanına getirmiş ve ağlamaya başlamış..
Pınar Angel nineyi görünce daha da çoşmuş..Olanca gücüyle dalgalanarak angel ninenin yüzüne damla damla suyundan serpmiş.. İşte o an su perisi sihirli değneğiyle dokunuvermiş angel nineye…
Angel nine açıvermiş gözlerini

Neden mi?
Su hayatmış…Hayat angel ninenin yüzündeki bir damla suymuş...

İSYANLI GURUR

Bir varmış bir yokmuş
Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde çok uzak ülkelerin birinde yüzünü hiç kimsenin görmediği bir kız yaşarmış.
Bütün gün çarsı pazar meraklı bakışlara aldırmadan gezinirmiş
Herkes merak içindeymiş ve neden yüzünü gizlediğini kimse bilmezmiş.
Bazen ardı sıra konuşmalar yükselir,
Bazıları onun çok çirkin olduğunu,
Bazıları çok güzel olduğu için yüzünü gizlediğini söylermiş
Ama hepsi rivayette kalır işin aslını kimse bilmezmiş.
Naysi tüm bu söylenenlere anlam veremez güler geçer,yüzündeki örtünün nedenini o da bilmezmiş..
Gizemli olduğu kadar hırçınmış ta..
Kimseye papuc bırakmaz hiç kimsenin söyleyemediği sözleri bir çırpıda söyleyiverirmiş…
Korkmazmış öyle kraldan falan..
Yapılmasın bir hata çıkar yapanın karşısına göstermediği yüzünün arkasında ateş saçan gözleriyle gerçeği haykırırmış…
Bu haliyle bazen alkışlanır bazen de düşman bakışlara maruz kalırmış..
Annesi yokmuş bu gizemli kızın o daha çok küçükken uzaklara gitti denilmiş sadece..
Uzakların neresi oldugunu hiç bilememiş zavallı kız
Büyüdükçe yalnızlığına isyan edip adının naysi olduğunu söylemeye başlamış..
Kimse anlamamış onun isyanını
Adının neden naysi olduğuna kimse kafa yormamış..
Ve o annesine ,uzaklara hiç yaklaşamamış…
Gün bir gün…
Kralın tek oğlu prense kadar varmış naysinin hırçınlığı…
Kimse onu ülkede istemez olmuş..
Oysa kızın tek kusuru yüzündeki örtüsü ,haksızlığa tahammül edemeyişiymiş..
Gel zaman git zaman
Prensin yoluyla naysinin yolu birleşmiş.Prens atını naysinin üzerine sürmüş.
Kızcağız ne olduğunu anlamadan kendini yerde bulmuş..
Prens ukala tavrını hiç bozmadan yolunu devam etmeyi düşünürken.
Naysi apar topar yerden kalkıp prensi atın üzerinden çekerek kendi düştüğü çamura düşürmüş…
Bütün ahali korku içinde izlemiş olanları…
Ertesi gün de naysinin ölüm fermanı açıklanmış…
Naysi gururlu naysi başı dik …
Oturmuş bir taşın üstüne sesle düşünmeye başlamış..
Tam arkasında duran prensi fark etmeden…
Ölüm bu kadar yakın mı demiş..
Eğer yakınsa o zaman annem de yakın…
Peki ya yalnızlığım,isyanın ne olacak
Onlar da ölüme yakın mı?
Hayatında ilk defa gururunu bir kenara bırakıp ağlamış naysi…
Islanmış gözleri..
İşte o an bir şey olmuş
Yüzündeki örtü birden kaybolmuş
Prens güneşi kıskandıracak kadar güzel bir yüzle karşı karşıya kalmış…
Aşık olmuş naysiye
Yanına yaklaşmış ve özür dilemiş…
Naysi hiç yüz vermemiş prense.
O, yakınmış ölüme…
Prens üzgün…
Prens perişan…
Son bir umutla kaldırtmış ölüm fermanını,koşmuş sevdiğine ama bulamamış..
Bütün ülkedeki evlere,hanlara,her taşın altına bakmışlar ama yokmuş..
O günden sonra kimse naysiyi görmemiş
Prens kara sevdaya tutulup naysinin özlemiyle yanmış,umutsuz bir hastalığa yakalanıp ölmüş..
Günler ayları,aylar yılları kovalarken;
Kimileri gördükleri her güzel yüze acaba naysi mi diye dönüp bir daha bakmış..
Bazıları onu bir dağın yamacında gördüğünü,
Bazıları geceleri prensin mezarında bir aydınlık olduğunu söyleyip durmuş..

SEVİMLİ PANDA

Yüksek dağların birinde yaşlı bir panda ailesi yaşarmış. O kadar iyi o kadar merhametlilermiş ki bütün herkes çok severmiş onları. Çok istemelerine rağmen bu ailenin hiç çocuğu olmamış.
Bay ve bayan panda yıllarca başkalarının çocuklarını severek evlat hasretlerini dindirmeye çalışmışlar
Bazen ağlamışlar bazen gülmüşler ama hiç vazgeçmeden bir çocukları olmasını dilemişler
Bay panda bir gün eve dönerken yol kenarında bir inilti duymuş. Meraklı gözlerle etrafı kolaçan etmiş
Çalılıkların arasında yaralı bir panda yavrusu yatıyormuş
Bay panda gördüğüne inanamamış bir süre hiç bir şey yapmadan öylece bakmış panda yavrusuna sonra
hemen alıp eve götürmüş.
Bayan panda hemen kucak açmış yavruya. Yaralarını sarmış
Bu yavrunun onlara sunulmuş bir armağan olduğuna inandırmışlar kendilerini ve kendi çocukları gibi bakmışlar yavru pandaya. Adını Sevimli koymuşlar
Bir dediğini iki etmemişler, kuş tüyü yataklarda yatırmışlar. Hastalandığında başucundan hiç ayrılmamışlar.
Yavru panda da anne baba bilmiş bay ve bayan pandayı
Yıllar böyle geçerken küçük panda yavrusu büyümeye başlamış. ama hiç anne babasına benzemiyormuş. Bay ve bayan panda ne kadar mütevazıyse Sevimli bir o kadar şımarıkmış. Hiç kimseyi beğenmez, kimseyle arkadaşlık kurmazmış,
Zamanının çoğunu yalnız geçirir anne babasına sürekli bağırırmış.
Bay ve bayan panda sevimli çocuklarını kaybetmekten o kadar çok korkuyorlarmış ki sevimlinin bütün kaprislerine boyun eğiyorlarmış.
Çevrede herkes çok üzülüyormuş bu duruma
Bir gün baykuş yolunu kesmiş sevimli pandanın
Ona ailesini üzmemesi gerektiğini, bay ve bayan pandanın ona nasıl kucak açtığını anlatmış
Sevimli panda gidip ailesine teşekkür edeceği yerde daha bir hiddetlenmiş
Ve bay ve bayan pandaya kendi başına gezmek, yalnız yaşamak istediğini söyleyerek evi terk etmiş
Panda ailesi yıkılmış
Yıllarca evlat diye bağırlarına bastıkları Sevimli artık yokmuş..
Yine de vazgeçmemişler ve her yerde onu aramaya başlamışlar.
Sevimli panda büyük kayalardan, derin göllerden geçmiş, az gitmiş, uz gitmiş , ve büyük bir şehre gelmiş.
şehir o kadar kalabalıkmış ki tek başına ne yapacağını bilememiş onu koruyacak hiç kimse yokmuş yanında
Bir ağacın altında aksam olmasını beklerken uzaktan bir maymunun kendine seslendiğini duymuş
sen bu şehre yabancısın sanırım gel benim evimde kal demiş maymun
Sevimli panda maymunun bu teklifini hiç düşünmeden kabul etmiş
O kadar kendine güveniyormuş ki
Maymunun evi diye gittiği yerin bir sirk olduğunu anladığında artık çok geçmiş. Sirkin sahibi aslan pandayı getiren maymuna çuvallarla muz hediye etmiş ve sevimli pandayı bir kafese hapsetmiş
artık ne kuş tüyü yataklar varmış ne de annesinin kendine anlattığı masallar, ailesi yanında olmadığı için onu kurtaracak kimse yokmuş
her gün aslandan dayak yiyor, insanları eğlendirmek için gösteriler yapmaya zorlanıyormuş.
Sevimli panda annesini ve babasını çok özlemiş. Onlara karşı geldiği için çok pişman olmuş.

Bay ve bayan panda çok geçmeden sevimliyi bulmuşlar ve onu sirkten kurtarmışlar
Sevimli panda anne babasından özür dilemiş
Bir daha hiç onların sözünden çıkmamış ve onları üzmemiş
Her zaman büyüklerine saygı duymuş ve adı gibi hep sevimli olmuş…